Ara
Close this search box.

Serkan Borançılı, Getir’in hikayesini anlattı!

Serkan Borançılı, Getir’in neredeyse hiç öne çıkmayan kurucularından… İlk röportajında, başlangıçtan bugüne olan macerayı anlatırken, gelecek için de önemli mesajlar verdi. “Getir daha yolun başında” sözleri de bunu kanıtlıyor. Borançılı, “İşin icat edeni, know-how sahibi biziz. Meksika’ya da, Japonya’ya da gideceğiz. Kendimiz gitmesek bile teknoloji ihracıyla da bunu yapabiliriz. Bu yolculuk 100 km’lik bir yol ise daha 10’uncu km’deyiz” diye konuşuyor.

Serkan Borançılı, GittiGidiyor’u, eBay’e sattıktan sonra 2 yılı, “daha önceden planladığı” gibi iş yapmayarak geçirecekti. Kafa dinlemeye ya da yeni fikirler için mimarlık konusuna odaklanmıştı. Kendine bir ev almış, içini kendi beğenisine uygun tasarlamakla uğraşıyordu. Henüz kafasında net bir iş fikri, bir plan yoktu.

2012 yılında bir arkadaşımdan telefon aldı. Arkadaşı, “Seni bir abimle tanıştırmak istiyorum. Uygun olur musun” diye soruyordu. “Hayırdır?” diye sorunca, “Bizim arkadaşın internetle ilgili iyi bir fikri var, dinlemeni istiyorum” yanıtını almıştı.

Onu en çok şaşırtan “internet fikri” değil, tanıştıracağı arkadaşın geçmişi ve yaşıydı. “50 yaşında ve daha önce denizcilik, ofis mobilyası gibi çok farklı sektörlerden gelmesi” bilgisi Serkan Borançılı’yı iyice şaşırtmıştı ama arkadaşını da kırmak istemiyordu. Sonuçta evde buluşmak üzere sözleştiler.

Toplantıya Emre Günel, Nazım Salur ve oğlu Turancan Salur birlikte gelmişlerdi. Tanışmadan sonra Nazım Salur, “Hocam bu güzel cumartesi gününde seni çok meşgul etmeyeceğim. 3 fikrim var” diye söze girdi. Sonra 3 fikrini de ardı ardına kısaca anlattı. 5’er dakikadan 3 fikri paylaştı ve “Ne düşünüyorsun?” diye sordu. Borançılı’nın yanıtı kısa idi: “Ben 3 fikri de beğendim. Ancak, ilk ikisi bence çok erken ve büyük yatırım gerektiriyor. 3’üncü fikir daha uygun.”

Getir’e giden ortaklık

Nazım Salur’un üçüncü önerisi daha sonra BiTaksi adını alacak taksi platformu idi. 2012 yılının Mayısı idi ve Uber bile henüz 2 yaşında idi. Nazım Salur, bu yaklaşımı duyduktan sonra vedalaşıp gitti. Bir sonraki araması ise 8 ay sonra oldu: “Sana 8 ay önce taksi fikriden söz etmiştim, hatırladın mı? Ben o işi yaptım.”

Serkan Borançılı gerçekten çok şaşırmıştı. Yüzlerce proje ve girişimci dinlemiş ve Hayatında ilk defa bir fikri yapıp gelen, “yaptım” diyen girişimci ile karşılaşmıştı. Nazım Salur, uygulamasını göstermek için, biri iOS, diğeri Android iki telefonla gelmişti. Logo, slogan, ‘jingle’ dahil her şeyi hazırdı.

Serkan Borançılı, ayağa kalktı ve elini sıkarak tebrik etti. O toplantıda BiTaksi’ye melek yatırımcı olma kararı verdi. Ardından Hasan Aslanoba ve Yandex şirketi de ilerleyen fazlarda yatırımcı oldu. Böylece Borançılı-Salur ortaklığının, daha doğru ifadeyle dostluğunun ilk temel taşı da atılmış oldu.

Her şey, “50 yaşındaki adam bu teknolojik işleri muhtemelen yapamaz” düşüncesiyle başlamıştı. BiTaksi’deki ortaklık, devamında Getir’in ortaklığı ile devam edecekti.

Türkiye’de girişimciliğin bir dönemine tanıklık eden, bulunduğu yılların en büyük ‘çıkışını” (exit) yapan ve çok sayıda girişime deste olan Serkan Borançılı, macerasının sonrasını anlatmaya şöyle devam ediyor:

3 dakikadan 10 dakikaya

Bir süre sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi, iTaxi’yi kurmak için yola çıktı. Belediyenin, BiTaksi’ye rakip olacak olması, tüm yatırımcıları bizden uzaklaştırıyordu. Adeta BiTaksi’nin önü tıkanmıştı.

Bu dönemde Nazım ile evinde bir araya geldiğimizde onun canı bayağı sıkkındı. ‘Bir gün Bitaksi’yi satarsam, aklımda çok iyi bir fikir var. Biliyorsun, İstanbul’da ortalama 3 dakikada taksi veriyoruz. Aslında 10 dakikada da isteyene su, çikolata, bebek bezi gibi temel ihtiyaç maddelerini götürsek, nasıl olur?” diye sordu.

Peki, ‘Ürün kimde olacak?’ diye sordum, ‘Bizde olacak’ karşılığını verdi. Bunu duyunca hiç düşünmeden ‘Yokum’ dedim. Çünkü, ben stoklu ve mala dokunulan işleri sevmem; Gittigidiyor ve BiTaksi’de olduğu gibi platform işlerini tercih ediyorum. Burada ortada mal olacaktı. Nazım da, “Yokum diyeceğini biliyordum. Ama ben yine de etik olarak sormak, haber vermek istedim” karşılığını verdi.

Akşam eve gidince düşünmeye başladım. ‘Aslında buradaki stok ürünler kola, su, bebek bezi ürünlerden oluşuyor’ diye düşündüm: ‘Stok sorunu olmaz. Bu ürünler kadın çantası veya ayakkabısı değil, yüzde 10 altına versen, istediğin bakkala bile satarsın.’ Böyle bakınca, ciddi bir mal tutma, stok sorunu olmayacağını anladım. Sonra 10 dakika fikrini, Nazım’ın söylediklerini tekrar düşündüm, hayal ettim.

Ardından, kendime, ‘Ben kullanır mıyım?’ diye sordum. Tabii kullanırım diye düşündüm. Ardından Google’a girdim, dünyada örnekleri var mı diye baktım. Benzer bir şirket yoktu. Amazon gibi şirketler ‘ertesi gün’ getiriyor, ‘aynı gün’ içinde teslim etmeyi tartışıyorlardı. Bunları görünce ben sabah 6’ya kadar uyuyamadım. Sabahı zor ettim ve saat 11.00’de Nazım’ı aradım, ‘Akşam yemeğinde buluşuyoruz’ dedim.

Tohum atan buluşma

Yemekte ‘Akşam uyuyamadım, bu işi yapmamız gerektiğini düşündüm’ dediğimde, “Dün akşam olmayacağım dedin, ne değişti?” diye sordu. ‘Yarın pazartesi, ilk parayı da ben koyuyorum, başlayalım’ dedim. Ardından ne kadar para gerektiğini sordum. 10 milyon dolar karşılığını verdi. Çok şaşırdım, çünkü Amerika’da bile 10 milyon dolarla başlayan startup ya yoktur ya da birkaç tanedir.

“Serkan, bu fil, basit iş değil. İlk günden 10 dakikayı yapmak için yemi de çok fazla” karşılığını verdi. Öbür türlü işin cazibesinin öleceğini söyledi. Ancak, 10 milyon dolar çok büyük bir para ve tek kişi karşılayamaz. Benim yüzde 10’unu, yani 1 milyon dolar koyacağımı, ardından da Yandex’in kurucusundan da yatırım alabileceğimizi konuştuk.

O gün Balıkçı Abdullah’taki “uğurlu masada”, daha işin adı belli olmadan, “çak” yaptık ve anlaştık. Daha o zaman dünyaya yayma ve adını Türkçe koyma kararını da aldık. 2014 yılının Ekim ayından söz ediyorum.

İki gün sonra Yandex kurucusu Arkady Volozh’a anlattık, “Çok beğendim, varım” dedi. Yandex şirketi olarak 50 milyon dolar koyabileceklerini söyledi; ancak biz kişisel yatırımı uygun bulduk. 1 ay sonra o da bize katıldı, Arkady ise 2.5 milyon dolar verdi. 3.5 milyon dolar ile başladık.

En hızlı e-ticaret başlıyor

Getir, 9 Temmuz 2015 yılında açıldı. İlk siparişler, GittiGidiyor’dan çok daha kolay oldu. Çünkü arada dijital dünya, sosyal mecra ve milyonlarca hazır kullanıcı farkı var. 20 TL indirim kuponu koyuyorsunuz, sipariş patlaması yaşanıyor. Bir kişi ofise sipariş veriyor, 10 dakikada ulaşınca, şaşırıyor, arkadaşlarıyla paylaşıyor, sosyal medyada yayıyor. Hem 10 dakikada hem de neredeyse bedavaya geliyor.

İlk 1 ayın sonunda ‘Bu iş oluyor” diye düşündük. Getir’in yayılma ve büyümesini birkaç aşamada değerlendirebiliriz. İlk aşama, yatırımı almak oldu. Ardından büyüme için İstanbul’u seçmek oldu. Düşünün, ilk 4 sene sadece İstanbul’a hizmet verdik, bütün gücümüzü buraya aktardık. Günlük 40-50 bin siparişe gelelim, sonra Ankara ve İzmir’e gidelim dedik. Biz bunları yaparken, ortaya çıkan rakiplerimiz aynı anda diğer şehirlere de gittiler. Oysa biz bu kadar hızlı yayılmanın doğru olmayacağına inanıyorduk ve bizim tahminimiz doğru çıktı.

2019 Kasım ayında İzmir ve Ankara’yı açtık, ardından diğer illere girdik. Pandeminin ortasında da 81 ili açmış olduk. Bu da önemli bir dönüm noktasıydı.

Kritik dönemeç

Yurt dışındaki yatırımcılar, uzun süre Getir’e, Türkiye merkezli olması nedeniyle mesafeli durdular. Biz burada bir şeyler başarsak da, bu işi global bir iş haline getirmemizin çok zor olduğuna inanıyorlardı.

Biz bunu Michael Moritz ile aştık diyebilirim. Sir Michael Moritz, 1979 yılında Silikon Vadisi’nin ilk tohumlarını atanlardan biridir. Atari, Apple, eBay, PayPal, YouTube, WhatsApp ve daha onlarca işi fonlayan Sequoia Capital’in yöneticisidir. 8 yıl Google yönetim kurulunda da görev almıştır.

2019 Haziran ayındaki Getir’i ziyareti sonrasında kendi şahsi parasından 25 milyon dolar gibi ciddi bir miktar yatırma kararı aldı. Bu, Getir’in kritik dönemeçlerinden biridir. Çünkü, yatırdığı miktar önemli sayılsa da, asıl daha önemlisi, dünyadaki büyük fonların dikkatini çekmemize büyük destek olması.

Kritik büyüme dönemi

2021 yılı, Getir’in en hızlı yayıldığı ve büyüdüğü sene oldu. Ocak ayında ilk yurt dışı operasyonu olan Londra açıldı ve ardı ardına Fransa, Almanya, Hollanda, İspanya, İtalya, Portekiz ve yılın bitimine yakın da Amerika açıldı. Bir yandan da her taraftan onlarca Getir kopyası açılıyordu.

2020 yılı ortalarında kurulan Alman merkezli Gorillas, Getir’in tahtını Avrupa’da almaya çalışıyor, bu işi icat edenin kendisinin olduğuna inandıracak kadar ileri gidiyordu. Almanya merkezli olması, yatırım bulmasını da kolaylaştırıyordu. Daha 2 yaşındaki Gorillas 3 milyar dolar değerlemeye gelmişti.

Bu durumda biz önemli bir strateji izledik. İşi icat eden ve işi bilen olarak, ne değerleme ne de yatırım miktarı olarak bize yaklaşmalarına izin vermedik. Avrupa’da karşılıklı büyük bir ticari savaş verildi, çok para yakıldı ve sonuçta kazanan taraf Getir oldu. 9 Aralık 2022’de Gorillas’ı satın aldık. O dönemde Financial Times, yeni değeri 10 milyar dolar olarak yazmıştı.

Düşen değerin anlamı

Değerlemeler artar, düşer, halka açık olmayan şirket dinamiklerinde içeride neler yaşandığı bilinmez. Bunu da dışarıdan bir gözle anlamak zordur. Son yatırım turunda değerleme 2.5 milyar dolar oldu. En gerçek değerleme, şirket halka açıldığında belli olur.

Bu dalgalanmalar sırasında “işler kötüye gidiyor” diye düşünenler var. Ancak bence şöyle bakmak lazım. Son yatırım turunda 500 milyon dolar aldık. İşleri kötüye giden bir şirkete kimse 500 milyon dolar vermez.

Bir de şu anda dünyada bir gerçek var. Bizim benzer işimizi yapan şirketlerin piyasa değeri yüzde 80 azalmış durumda. Para koyanlar da “onların değerine bakarak” bize değer biçiyor. Olaya böyle bakmak lazım.

Financial Times da yazdı. Son dönemin en yüksek yatırımını Getir aldı. Bizim nihai hedefimiz, Getir’i Amerika’da borsaya açmak ve kendi yarattığımız kategoride konsolide eden, en büyük ve kârlı şirketi olmak.

Getir’in geleceği

Getir’e bu kulvarda dünya çapında yeni bir rakibin gelme ihtimali bence yüzde 1’in altında. Lokal, ufak oyuncular her zaman olacaktır. Getir, know-how ve teknolojisiyle modelini, daha farklı iş yapma biçimleriyle yaymaya devam edecektir.

Nazım’a, “Getir’i yaratmak çok zor oldu” diyordum. Gerçekten de kolay olmadı. Bir zamanlar 38 Getir klonu vardı. Bunların önemli bölümü elendi. ABD’de GoPuff var, o da 1 saatlik yapıyor. Brezilya’da Joker var. Başka da yok.

Yıllar önce söylediğim doğru çıktı. “Bizden başka kimse kalmayacak” demiştim, geçenlerde Nazım beni haklı buldu. ‘Gerçekten de haklı çıkacaksın, kimse bu işi yapamayacak galiba’ dedi. Çünkü, hem teknoloji hem de inanılmaz fiziksel yükü olan bir iş getir.

Bence getir hala yolun başında. Biz daha ABD’yi fethetmedik. İşin icat edeni, know-how sahibi olarak, biz Meksika’ya da, Japonya’ya da gideceğiz. Kendimiz gitmesek bile teknoloji ihracıyla da bunu yapabiliriz. Bu yolculuk 100 km’lik bir yol ise daha 10ncu km’deyiz.

“En büyük zorluk para bulmak gibi gözükse de, bence doğru insanları bulmak en zoru oldu, oluyor da. Yatırım bulunduğunda, birkaç saatte EFT ile geçiyor. Ama dürüst, çalışkan ve akıllı insanları bulmakta zorlanıyorsun.”

Başarıya giden yolda neleri doğru yaptık?

Çok zor zamanlarımız oldu. Ama Nazım, Tuncay ve ben yani kurucular asla kavga etmedik, birbirimizi suçlamadık. İnanılmaz bir uyumla çalıştık, egolarımızı kontrol edebildik. Bu, bence büyük şans ve rahatlık. Çok fazla yol ayrımına geldik. Geriye dönüp bakınca, bu yol ayrımlarında doğru karar oranımızın yüksek olduğunu görüyorum. Bu işte hata oranı yüksek olabilir. Oysa bizim imkânlarımız kısıtlı idi ve az hata yapmalıydık. Bu nedenle isabetli karar oranını yüksek tutabildik.

“Türkiye kârlı”

“Kuruluştan bu yana 8 yıl geçti ve Türkiye’de kâra geçtik. Dünyada ise zaman var. İşin demlenme süresi var. Burada yaptığımızı, orada da yapacak, kâra geçeceğiz.”

Ünlü yatırımcı Moritz’i nasıl ikna ettik?

Bir Danimarkalı işadamı, “Londra’da tanıdık Alex adlı bir bankacı var. Sizi tanıştırayım, sizi dinlesin, Silikon Vadisi’ni iyi bilir, size yardımcı olur” dedi. Alex’e ulaştık, günübirlik Türkiye’ye geldi, bizim hikâyemizden çok etkilendi. Londra’da havaalanından eve giderken Michael Moritz’i arıyor ve “Senin 5 yılda karşına çıkacak mücevheri buldum” diyor. İşimizin online gıda dağıtımı olduğunu söyleyince, ilgisini kaybediyor. Ancak, 10 dakikada dağıtıyorlar karşılığını alınca, “Kalbime kurşunu attın” diyor. Tanışmak istiyor. Önce Zoom’da tanıştık, ardından atladı özel uçağı ile Türkiye’ye geldi.

Global yolculuğun kritik aşamaları

  • 2014 yılının Ekim ayında ortaklık için anlaşma sağlandı. 1 milyon dolarını Serkan Borançılı, 2.5 milyon dolarını da Arkady Volozh koydu.
  • Getir, 9 Temmuz 2015’te açıldı. İlk ayın sonunda ‘Bu iş oluyor’ dedik.
  • Getir’in yayılma ve büyümesini birkaç aşamada değerlendirebiliriz. İlk aşama, yatırımı almak. Ardından büyüme için İstanbul’u seçmek oldu.
  • 2019 Kasım ayında İzmir ve Ankara’ya ardından, diğer illere girdik. Pandeminin ortasında da 81 ili açmış olduk. Bu da önemli bir dönüm noktasıydı. Aynı zamanda İngiltere gibi ülkelere de girdik.
  • Michael Moritz’in de yönlendirmesiyle Hollanda’da bir şirket kurduk. Bu sayede Sequel, Tiger gibi çok sayıda yabancıdan yatırım aldık.
  • Mart 2021’de “7.5 milyar dolardan yatırım alma” kararını verdik. Böylece Gorillas’ın önüne geçtik.
  • Gorillas’ı biz aldık, önemli bir rakibi bünyemize kattık. O dönemde Financial Times, yeni değeri 10 milyar dolar olarak yazmıştı.
  • Sonrasında 11.8 miyar dolar değeri 2022 Mart ayında gördük. Mubadala o tarihte gördü ve 800 milyon dolar yeni para aldık.
  • En son yatırım turunda 2.5 milyar değerleme oldu. Bu sadece kağıt üzerinde bir değişimdir. Önemli olan borsa değeridir.
  • Bu dalgalanmalar sırasında “İşler kötüye gidiyor” diye düşünenler var. Ancak, bence şöyle bakmak lazım. Son yatırım turunda 500 milyon dolar aldık. İşleri kötüye giden bir şirkete kimse 500 milyon dolar vermez.

Askerde bulduğu fikirle GittiGidiyor’u kurdu

Serkan Borançılı, iş hayatına, sınıf arkadaşı Burak Divanlıoğlu ile mimarlık ofisi açarak başladı. Askerde komutanın bilgisayarıyla tanıştığı internet girişimciliği sayesinde GittiGidiyor’u yaratan fikri buldu, büyük bir çıkışla da işini eBay’e satarak yeni maceraya yelken açtı:

Ben aslında mimarım, 1995 İTÜ Mimarlık mezunuyum. Üniversite sonrası sınıf arkadaşım Burak Divanlıoğlu ile ortak olarak, 3-4 yıl serbest mimarlık yaptım. 1999 yılında da işleri tamamen Burak’a bırakıp askere gittim. Bölük komutanının yazıcısı oldum. Bölükte de tek internet bağlantısı bizim odada vardı. İnternetle ilk tanıştığım 1996 yılından itibaren, internet üzerinden bir iş yapma fikri arayışım vardı. 1999 Kasım ayında terhis olmama 2 ay kala Burak’ı arayıp, ‘Mimarlığı bırakıyoruz, artık internette ne iş yapacağımızı buldum’ dedim. Doğal olarak şaşırdı ve ‘Döndüğünde konuşalım’ dedi.

eBay modeli ile girişim

İstanbul’a dönünce, Burak ile oturduk, konuştuk. eBay modelini, yani pazaryerini yapmaya karar verdik. ‘Platformda alıcı ve satıcılar var. Biz de platformu yönetip, komisyon geliri elde edeceğiz, reklama dayalı bir model değil. İlan sitesi mantığında, biz malları görmeyeceğiz, stoklamayacağız’ diye aktardım. Onun da hemen aklına yattı. Kolları sıvadığımızda aslında bizden önce, müzayede.com, poweralsat.com, acikarttirma24.com gibi en az 5-6 pazaryeri girişimi olduğunu gördük.

Üniversite öğrencisi 2 yazılımcıyla anlaştık, “6 ayda siteyi hazırlarız” dediler ve Şubat 2000’de ilk satır kodu yazarak başladık. O sıralar ben de işin ismini arıyordum. Aklıma “Going going gone” deyimi geldi. Bunun Türkçesi, olsa olsa “GittiGidiyor” olur dedim. Ardından alan adına baktım, boştu ve hemen 15 dolara satın aldım.

1 milyon dolar yatırım

Bu sırada Doğuş Holding’in servis sağlayıcı şirketi “Ixir” altında Okyanux adlı 7 milyon dolarlık yatırım fonu vardı. Startup’lara yatırım yapmayı planlıyorlardı. Biz de onlarla henüz test yayınındayken görüşmeye başladık. 800 küsur startup arasından GittiGidiyor’a 1 milyon dolarlık yatırım kararı verdiler. Karşılığında da şirketin yüzde 75’ini alacaklardı. Hayli sevinçliydik.

Ancak, imzaya 1 hafta kala, Doğuş, Ixir’i ve Okyanux Fonu’nu kapatmaya karar verdi. Biz büyük bir hayal kırıklığına uğradık. Cebimizden 1 milyon dolar çalınmış ve işi artık yapamayacağız gibi hissetmiştik. Geri dönüp baktığımda, ‘iyi ki olmamış’ diyorum. Çünkü belki de GittiGidiyor hiç olmayacaktı.

Maaş almadan başladık

Büyük moralsizlikle de olsa 5 Şubat 2001’de, evimizdeki 20-30 eşyanın fotoğraflarını çekip satışa koyarak GittiGidiyor’u açtık. Ülkenin en büyük döviz krizine girdiği dönemdi. Bu ortamın bizim avantajımıza olacağına inandık. Çünkü bizim işimize girmeyi düşünen büyük holdingler, kendi işlerine odaklanmak zorunda kaldılar. Bizim ise aylık maliyetlerimiz çok minimaldi. Burak ve ben maaş almıyorduk, iki yazılımcımız vardı ve hemen her işle kendimiz uğraşıyorduk.

En zoru ilk müşterileri siteye getirmekti. Türkiye’de toplam 50 bin e-ticaret müşterisi vardı ya da yoktu. Google’ı bilen pek yoktu, insanlara internet bankacılığı ürkütücü geliyordu. O dönemde kendimize 2 hedef koyduk. Birincisi, ‘sitedeki ürün gamını’ artırmak, ikincisi de sanki “yarın yüz binlerce ziyaretçi gelecekmiş” gibi teknolojiyi, yani ürünü geliştirmeye odaklandık. Bize en büyük umut ışığı olan şey, işin uzun yıllar aylık yüzde 25 büyümesiydi. İlk baz rakam çok ufaktı ama sonrasında kartopu etkisini gördük.

Rekabet ve esas büyüme

2004 yılı yazında ilk ciddi rekabet Doğan Grubu’nun açtığı Hemalhemsat.com ile geldi. Açıkçası bizi epey tedirgin etmişti. Çünkü o dönemde bütün medya gücü elindeydi. Ciddi reklama başladılar. Tam o sıralarda bizimle GittiGidiyor ortaklığı görüşmeleri başlattılar. Azınlık ortaklığını kabul etmedikleri için anlaşamadık. Yaptıkları yoğun reklamlar sürpriz şekilde bize yaradı. Çünkü, hem bu konuya farkındalık yarattılar hem de orada aradığını bulamayan bize geldi. Bizi büyüttü, bir süre sonra durdurdular. Sonra da çekildiler.

2004 sonunda iş dünyasında çok konuşulmaya başlandı. Ciddi bir reklam veren olduk. 2005 Kasım ayında da biz ulusal kanallarda yayınladık. Bu ilk ‘.com’ şirketi reklamıydı. Çılgın ilgi yarattı ve biz ara ara reklamları kesmeye başladık. Çünkü ilgiden dolayı site çöküyordu. Kurtlar Vadisi dizisinde çıkan bir reklam spotu nedeniyle sunucularımız çöktü. Dönüm noktalarından biri buydu. Üstelik reklamlara rağmen kâr da ediyorduk.

eBay yatırıma geliyor

Bunlar olurken yatırımcıların ilgisi de başladı. 2006 yılında eBay Almanya’da yönetici olan Sina Afra’dan komik bir e-mail aldık. Bizim iletişim bilgimiz kendisinde olmadığı için çeşitli seçenekleri deneyerek bizim e-mail adresimizi bulmaya çalışmıştı. Sadece Burak’ın e-mail’ini doğru tutturup bizimle temasa geçmişti. Özetle Türkiye’ye geleceğini ve eBay olarak bizimle tanışmak istediğini söylüyordu. Birkaç hafta sonra Sina Afra geldi ve bir toplantı yaptık. Çok verimli geçti, Almanya’daki görüşmelerden sonra bize döneceğini söyledi.

2006’nın başında ise iLab Kurucusu Mustafa Say bizimle görüşmek istedi. “Yüzde 20’ye yakın hisse alabilirsem anlamlı olur” dedi. Ancak, biz yüzde 10’unu, 25 milyon dolardan sattık. Üstelik o para, şirkete değil, ortakların hesabına girdi. Çünkü şirketin paraya ihtiyacı yoktu.

6 ayda 2’ye katlandı

Bu arada Sina Afra Türkiye’ye geldi. “Sizden önce Mynet, Doğan Grubu ile görüştüm. Bu işi en iyi yapacak sizsiniz” dedi. eBay’in her türlü seçeneğe açık olduğunu söyledi. Biz yüzde 5-10 arası önerdik ve yüzde 9’umuzu, 50 milyon dolardan aldılar. 6 ayda değerimiz 2’ye katlandı.

Mustafa Say satmadı ve biz sattık, o para doğrudan cebimize girdi. Çünkü şirketin nakit ihtiyacı yoktu. Anlaşmada 5 yıl sonra durumu gözden geçirme ve gerekirse tamamını alma opsiyonu vardı. Gerçekten de 4 yıl sonra bir araya geldik ve almak istediklerini paylaştılar. 220 milyon dolar değerden satma konusunda anlaştık. Bu arada Mustafa Say, “Bu işi en az 500 milyon dolardan satmalıyız” diyerek kendisi almak istedi. Yatırımcı aradı, bulamayınca biz eBay’e sattık, yüzde 7’si Mustafa Say’da kaldı. O da birkaç yıl sonra sattı.

Sattıktan sonra 2 yıl hiçbir şey yapmama kararı aldım. Gerçekten hiçbir şey yapmadım, bir ev aldım onun dekorasyonuyla uğraştım. Bu arada ufak ufak melek yatırımcılık yaptım.

Başarısız girişimcilerin ortak özellikleri

  • En büyük hata, detaylı düşünmemek, detaylara yeterince önem vermemek. Oysa bütünü, o yüzlerce detay oluşturuyor. Biz detaya önem vererek, yüzlerce sorunu çözdük. Her gün yapılan minik geliştirmeler büyük fark yaratıyor.
  • Zorluk anlarını hiç hesaba katmıyor, bu dönemi iyi yönetemiyorlar.
  • İşin ayaklarının nasıl yere basacağını, gelir modelinin ne olacağını düşünmüyorlar.
  • Sebat etmeyi bilmiyorlar. Mesela bir girişimci, “GittiGidiyor gibi büyük bir başarı yapacağım ama 10 yıl bekleyemem” demişti.
Gün
Saat
Dakika
Saniye

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Editor Seçimleri

İlginizi Çekebilecek Haberler

worldef dubai
E-Ticaret

WORLDEF DUBAI sona erdi!

Global e-ticaret fuarları platformu WORLDEF, Dubai’de görkemli bir etkinliğe imza attı. Dubai CommerCity’de düzenlenen global e-ticaret fuarı WORLDEF DUBAI’ye 82 ülkeden yaklaşık 10 bin kişi

worldef dubai
E-Ticaret

WORLDEF DUBAI kapılarını açtı!

Körfez bölgesinin en büyük e-ticaret fuarı WORLDEF DUBAI, Dubai CommerCity’de kapılarını açtı! DIEZ Başkanı Şeyh Ahmed bin Saeed Al Maktoum’un himayesinde gerçekleştirilen fuarda konuşan WORLDEF

Days
Hours
Minutes
Seconds